Haber

Cenk Yaltırak: Deprem tehlike haritaları da senaryoları da yanlış

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Cenk Yaltırak, 6-7 Şubat tarihlerinde 3 deprem olduğunu belirterek, Marmara fay hatlarına ilişkin verilerin de hatalı olduğunu belirtti. Marmara Bölgesi’nde tek fay olduğu bilgisinin yanlış olduğunu belirten Yaltırak, Celal Şengör ve ekibinin kendi bulgularını değiştirmemek için sonraki çalışmaları görmezden geldiğini savundu.

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Yaltırak, AFAD ve İBB’nin değerlerine göre inşa edilen tüm yeni binaların riskli olduğunu, kullandıkları fay haritası ve tarihi ilişkilerin de büyük soru işareti olduğunu öne sürdü. Yaltırak’ın konuyla ilgili açıklamaları şöyle:

– Maraş’ta ilk deprem dediğimizde aslında iki depremin aynı anda olduğunu söylüyorsunuz. Herkes bunu iki deprem olarak açıkladı. Ama aslında 3 beyin sarsıntısı mıydı?

Evet. Örneğin 1999 depremi. Ama iç içe oldukları için göremiyorlar. Bunu görmek için çok hassas yer hareketi ölçüm aletlerine bakmak gerekiyor. Bunu yer hareketini ölçen aletlere baktığınızda görebilirsiniz.

Biri 7.4 oldu, biri 7.6 oldu aynı anda. İkisinin birleşik gücü yaklaşık 7.8’dir. Tam olarak hesaplamak için daha çok çalışmamız gerekiyor ama bu şekilde oldu diyebiliriz.

1999’da biri 6.9’du. Biri 7 oldu, sonra 7.4 oldu. Bunlar arka arkaya. 7.4 en büyüğü olduğu için diğerleri onun arasında kayboldu. Uluslararası kayıtlar hala o depremi 7.6 olarak gösteriyor.

O zaman 1500 yıllık tarihi depremleri biliyoruz. Marmara’da 38 tarihi depremle yıkılan ikiden fazla şehrin kapsadığı alanı biliyoruz. Örneğin İzmit’e 1490, 1719, 1999. Her arızanın kendi tekrarlanma periyodu vardır. Marmara’daki faylar birebir çalışmıyor. Bunlar farklı boyutlarda, farklı kovalar ve musluklardır ve farklı hızlarda doldururlar.

‘110 KM’lik fayın 7.7 sarsıntı üretebileceği ortaya çıktı’

-Maraş depremiyle 4 argümanın yanlış olduğunu söylüyorsunuz. Birincisi, tehlike haritaları yanlıştı. İkincisi, ‘büyük deprem için fayın çok uzun olması gerekir’ tezi yanlışlanmıştır.

Tabii Amanos segmenti 150 kilometre kırıldı. Kuzeydeki Çardak segmenti de 110-120 kilometre kırıldı. Ancak birçok kişiye göre 110 kilometrelik fay 7.7 büyüklüğünde bir deprem oluşturmuyor. Ama iç içe geçince yaratıyor gibi.

-Bir diğer yanlış argüman ise; Fayda uzak olunca etkisini daha az hissediyorum…

Osmaniye’de, Adıyaman’da, Hatay’da gördünüz. Fayda mesafesinden daha değerli olan, üssünüzdeki arızanın yarattığı kuvvetin yarattığı ivmedir.

Deprem yönetmeliği diyor ki burada tasarım ivmesi bu, ona göre bina yaparsanız inancınız olur.

-O zaman beyin sarsıntısı yönetmeliği de düşündürücü, gerçek mi?

Deprem yönetmeliğinin dayandığı tehlike haritası bir tehlike haritasıdır. Çünkü o harita elmaları, armutları, erikleri yere atıyor ve bunların ortalama yükünü istatistik olarak alıyor. Sonra bir ayvayla karşılaşma ihtimalinin 2500 yılda bir olduğunu söylüyor. Böyle bir sınıflandırma yapılamaz.

-Çünkü çok değerli bir bahis, tekrar sorarak net bir şekilde kayıt altına almak istiyorum. Ülkenin beyin sarsıntısı tehlike haritaları yanlış ve bunlara dayalı beyin sarsıntısı yönetmeliği de yanlış. Bunu mu söylüyorsun?

Evet. Haritalar da yanlış, haritalarda işleyen senaryolar da yanlış.

‘Son deprem Marmara depremini etkilemez’

-Bugün tehlikeli dediğiniz yönetmeliklere bile uymadan bina yapan, binlerce insanı gömen müteahhitlerden bahsediyoruz. Ama söyledikleriniz beni düşündürüyor: Mevcut beyin sarsıntısı yönetmeliğine uygun bir yapıda yaşadığımı düşünürsek, çırak olabilir miyiz?

Hepsini 1’e göre hesaplıyorsunuz, 1.5’e bu geldi, bu yıkıldı. Ne yapacaksın?

-Haritanızda binalar yan yana olsa bile ikisinin ivmesinin farklı olabileceğini görüyoruz, hepsi bu mu?

doğru görüyoruz. O yüzden diyorum ki; Beyin sarsıntısı tehlike haritaları olasılıksal tehlike haritaları olmaktan çıkmalıdır. Örneğin Erzincan depremi Kuzey Anadolu fayı üzerinde meydana geldi. Tehlike haritasında Erzincan bölgesi hala kırmızı. Ama orada 200 yıl sarsıntı olmayacak. Bitti. Orada tekrar 7’den büyük bir depremin oluşabilmesi için o fayın tekrarlanma süresinin aşılması gerekir.

-İşte hararetle tartışılan bir konu daha. Oradaki bu büyük fay hareketi Marmara’daki fay sistemini tetikler mi, etkiler mi?

Önemli değil. Diyelim ki bu odada 7 kova var. Koridorun ilerisinde Ufuk Hoca’nın odasında da kovalar var. Ufuk Hoca’nın odasındaki kovalar buradaki kovalar dolunca taşar mı diye mi soruyorsunuz? Fark etmez, orası başka bir yer. Bu fayları birbirine bağlayarak dünyayı domino taşları gibi dolaşamazsınız.

‘1999’da TPAO ‘hata çok’ diyor kimse dikkate almıyor’

-Tek harita argümanı ile mücadelenizin en başına dönelim mi? Bu konudaki çalışmalarınız nasıl başladı?

Mihaloviç’in 1912 depremiyle ilgili kitabını Sırpçadan Türkçeye çevirdim ama Sırpça bilmiyorum. Bilgisayar öğrettim. Ben böyle çevirdim. Mihalovic’in yüzey kırığının haritasını çıkarmak için yapılan gözlemleri okudum. Orada klasik olarak çizilmiş düz fay yerine farklı bir tarif gördüm. çalışmaya devam ettim. Örneğin Otto Gutzwiller ve Emile Wenfer’in ilk etapta yapılmış bir fay haritası var. Bu iki İsviçreli bilim insanı depremin ardından İstanbul’a geliyor. Ama kimse onların bu haritasına aldırış etmez. Konuşanların hiçbiri içeriğini bilmiyor. Bu aslında benim yaptığım bir kazı.

Celal Şengör, Marmara fayını İhsan Ketin’in keşfettiğini söylüyor. Bu tamamen doğru değil. 1944’te Egeran ve Lahn ‘Kuzey Anadolu Depremi Yakını ve Hattı’nı haritaladılar ve bu fay sistemi Marmara’dan geçiyor. 1948 yılında Kuzey Anadolu’da meydana gelen depremlerle ilgili yazısında Ketin, bu doğrunun doğrultu atımlı olduğunu söyler. Ama Egeren ve Lahn depremin önce batıya göç ettiğini söylediler. Ketin, bu hattın Marmara’ya gittiğine inanmıyor. Ancak 1943 yılında Nuriye Pınar doktora tezinde Marmara’nın üç kolunu da haritasına koydu.

Şengör’ün ilk KAF yayınlarında bu yayınlardan bahsedilmiyor, öyle bir şey yok. Bunları içeren yayınları tesadüfen odamdaki eski hocaların arşivinde buldum. Ketin, 1957’de İTÜ dergisinde çıkan üç sayfalık bir yazısında Kuzey Anadolu Sarsıntı Fayı kelimesini kullanır. Orda da yoktur, kutudan yeni çıkmıştır. Orada KAF Marmara’ya değil Edremit’e gidiyor. Aslında pek çok şeyi daha önce duymadığımız ve referans vermediğimiz için bilmiyoruz. Artı, onun yerine bazı adamların bir şeyler keşfettiğini söylüyor. 1999’dan sonra Marmara’da daha önce söylediklerinin üzerinde kısmen duruyor.

1999’da TPAO, Marmara’da tek ve basit fay olmadığını söylüyor. TPAO olarak 4300 kilometre veri topladık. Bu verilere göre yaptığımız harita bu ve Marmara çok faylı bir bölge tek bir fay yok. Ama bunu yapanlar mühendis olduğu için. Bu İngilizce yayınlanmadığı için kimse bilmiyor ve gündeme getiremiyor. Ve medya tek bir hata biliyor.

Le Pichon ve Sengor. O ne söylüyor? Henüz harita çıkarmadıkları halde Cumhuriyet Bilim Teknik dergisinde ‘tek kusur var’ diyorlar. Ancak TPAO bile 1999’da ‘hatalar çok’ dedi. Sonra Ocak 1999’da çizdiğim fay haritasında sınırlanmış sismik kesitli çoklu fay sistemi var. Daha sonra, toplanan sismik veriler ve batimetri haritasına dayanarak, bu makaledeki fay haritasını hiç göz ardı ederler. Kimse göstermek istemiyor.

‘Bunu asistan yaptıysa hoca ne yaptı’ kavgası

-Nereden?

E bu; Bunu asistan yaptıysa profesör ne yapacak?

-Haritanız bu kadar basit bir nedenden dolayı mı uykuda?

Uyumak değil de görmezden gelmek diyelim. Ben kimim ki o haritayı çizeyim? Hala diyorlar! Ve tek hatayı test etmek için Çubuklu gemisini gönderiyorlar. Bu verilerde tek bir hata olmadığını görüyorlar. Ancak yeni batimetri haritasını TPAO’nun fay haritasına koyduğumda ikisi birbirini doğruluyor. Böylece tek hatanın bu olmadığı ortaya çıktı.

1997 yılında Kanada’dan Profesör Ali Aksu, Marmara bilgilerini toplamaya başladı. Aslında Aksu’nun elinde Marmara depremi öncesi 3390 km bilgi var. 1999 depreminden sonra bir mektup yazdım ve topladığı bilgilerden bir fay haritası yapmak istediğimi söyledim. O zaman Ali Aksu yazılarımdan haberdar. Doçent olduğumu sanıyor. Araştırma görevlisi olduğumu duyunca çok şaşırdı ve beni Kanada’ya çağırdı. Ekim 2001’de eşimle birlikte Kanada’ya gittim. Ali Aksu, Memorial Üniversitesi’nin sismik laboratuvarında bana 3390 kilometrelik bir veri verdi. Onları da haritaladım.

Bu arada 2000 yılında TPAO çalışanları tarafından bizim çalışmalarımıza paralel olarak TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknoloji dergisinde bir yazı yayınlandı. Marmara fayının Le Pichon ve Şengör’ün dediği gibi bir fay olmadığını, her şeyin farklı olduğunu anlatan bir yazı. Bu yazı da yine gözden kaçıyor. Ne medya ne de kamuoyu dikkate alıyor.

Ortada Le Suroit gemisi gelir, yeni bilgiler toplanır ve bu grup yepyeni bir fay haritasını ortaya çıkarır. Cumhuriyet Gazetesi’nin tam sayfa manşetinde yayımlanır. Bu röportajda bulduklarına “Marmara Denizi’nin ilk fay haritasını çıkardık” diyerek garip bir şey söylüyorlar. Ancak 1920’den 2000’e kadar pek çok fay haritası var ama bunlar bir hiçmiş gibi ele alınıyor. Ancak Orhan Bursalı’nın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımladığı bu fay haritası bir anda ortadan kayboluyor. Aslında bu harita da ‘tek bir kusur yok’ diyor. Heyecanla, erken bilgi verirler. Sonra o güne kadar söyledikleri her şeyin geride kaldığını fark ederler.

‘Şengör grubu aynı verilerden tam 12 farklı harita çıkardı’

Bir anlamda kendi işlerini inkâr edeceklerini mi sanıyorlar? Bilimin sadece bu tür bir şey olmadığı ortaya çıktı; dene, başarısız ol ve tekrar dene…

Doğal olarak kendilerini yanlış anlamış olacaklar. Söylenen, gösterilen ve yazılan her şey karanlığa gömülecek. Ancak bu çalışma devam etmektedir. Ve bu noktada buldukları batimetri, Siyako’nun haritasının iyi olduğunu gösteriyor. O zamanlar Aral Okay, Le Pichon’ların kullandığı bilgilerden hep bir öncekinden farklı yeni bir hattın haritasını çıkarıyor. Yani aynı küme bilgiden durmadan başka haritalar yapıyor. Tıpkı veriler gibi 12 farklı harita.

-İşte o zaman anlıyorlar ki artık Marmara’da tek bir fay yok.

Evet fark ediyorlar ama bunun içinden nasıl çıkacaklar, bununla boğuşuyorlar. Son olarak 2001 yılında bu grup Türkiye’nin bugün hala kullandığı fay haritasını yayınlamaktadır. Daha önce yazdıkları ve çizdikleri tüm hataları silerler. İzmir Körfezi’nden Adalar’a gelirler ve Adalar’dan Ganos’a kadar tek bir fay yaparlar. Yani başından beri tartıştıkları “tek fay” haritasını buluyorlar!

‘Devleti yanılttılar’

-Devlet kurumlarının da bu arada yanlış yönlendirildiğini iddia ediyorsunuz, doğru mu?

Elbette, onlar yanlış yola sapmışlardır. Gerçek yere yanlış yoldan gidemezsin.

-Ama sonuçta TPAO da bir devlet kurumu. Ve 1999’dan beri Le Pichon ekibiyle çelişen veriler topladılar.

Ancak TPAO ekibi bir görevlidir ve gizlilik kuralını ihlal edemez. Dışarı çıkıp bilimsel bir tartışma yapamazlar.

“O ekibe güvenmediğim için haritanın bir kopyasını sakladım”

-Ya da TPAO kendi aklına göre MTA ile paylaşamaz. Eyalette birileri buna uyanmış olmalı.

Evet paylaşılamaz. Örneğin, veri istedim. Benden 118.000 dolar istediler ki kullanabileyim.

Bu sırada Şener Üşümezsoy, Armijo Le Pichon’a karşı olduğu için televizyona çıkıyor ve sürekli olarak Armijo haritasını örnek veriyor. Ancak Armijo’nun yaptığı tek hata onu makasla ikiye ayırmaktır. Bu arada 16 Mayıs 2001’de Ali Aksu’nun bu çoklu fay sistemini Kanada’dan gelen verilerle gösteren bir fay haritası yapıyorum. Bu haritayı 2002 yılında dünyanın bu alandaki en doğru dergisi olan Marine Geology’de yayınlıyorum. Ve bu Doğu Marmara çoklu fay segmentlerini 45-110 kilometre uzunluğunda gösteriyorum. Aslında diğerlerinin haritalarında bir noktada bu fay vardı ama sonra bu haritalardan kayboldu.

18 Haziran 2008’de Celal Şengör beni odasına davet etti. Marmara’nın yeni bir fay haritasını çıkarmamız lazım, siz yapın. Bütün departman bu olayı biliyor. Caner İmren’den bilgi alıp çalışmamı istedi. Caner benimle harita yapmak istemediği için biraz tartıştık. Çünkü yeni bir fay haritası yapılırsa doktorasından farklı bir sonuç çıkacağını biliyor. Ama bu fay haritası Celal Şengör’ün ısrarı üzerine yapıldı.

-Peki o harita aslında 2002’de yayınladığınız fay sistemi modelinin geliştirilmiş hali miydi?

Evet. Zati Celal Şengör 2002’de o maketi yayınladığımı bildiği için 2008’de o işi bana verdi.

-Bu yolda devam edersek şunu mu söylüyorsunuz; Celal Şengör’ün ekibi, 2008’in prestijiyle tezlerine ters düşen Marmara’daki çoklu fay sistemini kabul etmekten başka çare olmadığını düşünerek bu teoriyi benimseme kararı aldı.

Bunu bilmiyorum. Ama haritayı bitirdiğim akşam o ekibe güvenim kalmadığı için bir nüshayı çalışma masasına koyup diğerini yuvarlayıp sağdaki 4. Levent’teki fotokopi makinesine gidiyorum. Kendim için yepyeni haritanın dijital çıktısını alıyorum. Ertesi sabah Celal Şengör’ün odasına gidiyorum. Haritaya bakarken oturur ve kalkar. Xavier’e bunun tek bir hata olamayacağını söyledim. Aferin Cenk, bu sorunu çözmüşsün. Dünyanın en iyi dergilerinde yayınlayacağız’ diyor. Ama ‘sen yaz’ demiyor. Yazıyı Caner yazsın ikinci isim sen olacaksın, Xavier Le Pichon üçüncü isim olacak, dördüncü isim ben olacağım. Caner İmren’in bu haritanın yayınlanmasını engellemeye çalışmasının üzerinden dört yıl geçti. Şengör de Le Pichon haritayı gördükten sonra bu olayı zorlamaz. Çünkü Le Pichon, yazdıkları onca yazıdan sonra pozisyon değiştirmek istemiyor. O bir Fransız Katolikidir. Asla fikrini değiştirmez. Hele bir Türk’ün kendisini yalanlamasını kabul edemez.

’15 yıl sonra o hatayı oraya eklediler’

-Şengör ekibi ile yaşanan harita çatışması burada mı sona erdi?

2014 yılında Celal Şengör beni tekrar aradı; ‘Selin Büyük geliyor, beraber yazalım, bu pazar arayacağız’ diyor. Ama aramıyor. Tabii o aşamada bilmedikleri şey bu haritanın bir kopyasına sahip olduğumdu. Bu arada, Kanada’ya geri dönüyorum. Bir süre sonra 2014’te bir harita yayınlıyorlar ama onu değiştirerek. Ve ilk defa kendi haritasında olmayan ve benim 15 yıl önce haritama koyduğum fayı ekliyorlar. Tek fay dediklerine başkalarını da ekliyorlar ama bir detay var gri çizgilerin yani diğer fayların artık aktif olmadığını söylüyorlar. Yani yaptığımız harita neredeyse orada ama ben orada değilim.

-Şengör grubunun haritası sizin yaptığınız haritaya yakın ama haritayı yorumlayışınız yine farklı.

Evet. Çünkü hala ‘Marmara’da tek hata var’ diyorlar. Ama bizim yaptığımız haritadan yola çıkarak 2014 yılında yayınladıkları haritada 4 segment var. Bugün o kesimden birinin üzerinde deprem olsa ‘haritamızda var’ diyecekler. Ya da diğeri olsaydı, ‘Biz onu aktif değil sanıyorduk ama bu aktifmiş demek oluyor’ derlerdi. Yani her yönden haklılar. Ancak bu harita kenarda duruyor. Hala televizyonda bahsettikleri harita eski tek fay haritası. Haritayı pek göstermezler ama sigorta olarak yanda kalır.

“İstanbul için 2019 – 2026 aralığı sadece tahmin”

-Hayatımızı etkileyecek farklı haritanın pratik sonucu nedir?

Şu anda hazırladığımız 2022 model Marmara haritasında 22 bin kilometrelik bir veri var. Marmara tek fay haritasının dayandığı veri 1630 km’dir. Bu, 12 kat daha fazla bilgiye sahip olduğumuz anlamına gelir. Ayrıca denizin 10 kilometre altındaki yapının haritasını çıkardık. Fayı sadece yüzeyde haritalandırmadık, derinliğini de doğru bir şekilde haritaladık. Böylece derin istikamette deniz dibinde 3 fay bulduk. Fay derine inerse deprem üretir.

– 2002’de yazdığınız yazıda sadece 4 faydan bahsetmemişsiniz, bunların kırılmasının Marmara’da 7,5 büyüklüğünde bir depreme neden olacağı konusundaki kararlılığınızı da yazmıştınız. Tarih aralığı bile vermişsiniz. İstanbul depremi dediğimiz depremin 2019-2026 yılları arasında olacağına dair bir tez öngörüsü de paylaşmıştınız.

Bir varsayımım var. Ama bu tahmin sadece bir tahmin. Bu nedenle, bunu tekrarlamaya gerek yoktur.

-Nereden?

Çünkü artık o döneme girdik, o döneme girdik.

‘İki blok ötede ivme farklı olabilir’

-Size göre doğanın bir matematiği var ve aslında tarihsel sarsıntıların analizi bize net bir zaman çizelgesi veriyor.

Elbette. Çalışmamız bunu çözdü. Bu bölgedeki tüm depremlerin nerede olduğunu biliyoruz. Dönemleri de biliyoruz. Bu algoritmaları uygulamak için kod yazılmıştır. Arızalara harcanan zamanı biliyoruz. 989 ile 1509 arasında 520 yıl geçti ve o depremin büyüklüğü 7.66 olmalıydı. Nereden? Burada yılda 20 milimetre hareket var. Yirmi milimetre toplam 9,3 metre yapar. 9.3 metreyi bilgisayara koyduğunuzda üretebileceği en büyük deprem bu; 7.66.

-Röportajlarınızdan birinde demiştiniz; Bir Beşiktaş Ulus sakininin ‘benim evim ne durumda’ diye çok da kafa yormasına gerek yok çünkü o bölgedeki ivme bizim hesaplarımıza göre çok güçlü olmayacak.

Tabii ki olmayacak. Çünkü her şeyi bilebiliriz. Murat aktif yer ivmesini 750×750 m piksel olarak hesaplamıştır. Bunlar bina bazında olmasa da ada bazında fikir veriyor.

Silivri depreminde geliştirdiğimiz algoritmaların geçerliliğini test ettik. Bu programı Sisam depreminde de test ettik. Deprem olmadan programın hatasız çalışıp çalışmadığını göremezsiniz. Kullandığımız bir mola aracı var. Noktasal olarak o araçlardaki fiyatı okuyoruz ve o fiyatla hesapladığımız fiyatların ortasındaki uyuma bakıyoruz. Programımızın yüzde 95’in üzerinde başarılı olduğunu gördük.

Kurduğumuz bu sistemde rastgele bir depremde herhangi bir yerde oluşacak ivmeyi hesaplayabiliyoruz. Rastgele bir fay haritasında ofseti ve büyüklüğü biliyorsak, 3B geometri varsa ivmeyi de biliyoruz. Bu ne anlama gelir? Tıpkı havuzdaki ivmeleriniz gibi, artık tam olarak havuzun içinde değiller. Yani evinizden iki sokak uzakta olsanız bile durum farklı olabilir.

-Hepimize söyleyin, o zaman bizi neler bekliyor?

Neden söylemeliyim? Bunu kime söylemeliyim?

– Özellikle devletin ilgili kurumlarına herhalde.

Evet. Peki devlet ne yapmalı? Onu ciddiye almak zorundadır.

‘İBB tek hataya göre tehlike haritası çıkardı’

-Peki, bunu devlet yöneticilerine hiç söylediniz mi? İlk başta, çalışmanızın akademik bir grup tarafından itibarsızlaştırıldığını tanımlıyorsunuz. Ama sonuçta, çalışmalarınız son üç-dört yıldır medyada ilgi görüyor. Bunları televizyonda anlatmaya başladıktan sonra devlette ‘gel anlat’ diyen olmadı mı?

Sana kaç kez söylediğimi hatırlamıyorum. Ancak İBB tek hataya göre tehlike haritası çıkardı. Bu haritada yapacağınız hesap ve hasar kimseninkiyle aynı değil. Çünkü İBB’nin haritasının bir kilometre içindeki herkes aynı havuzda değerlendiriliyor. Oradaki tüm evlerin üzerinde oluşacak deprem yüklerinin yanlış hesaplanmasına sebep oluyorsunuz.

-İBB yönetimi 2019’dan sonra AKP’nin elinden çıktı. Ekrem İmamoğlu döneminde yaklaşım değişti mi?

Yönetim değişti ama adamlar değişmedi. İlgilenmiyorlar. Çünkü yaşlı adamlar her zaman hoş karşılanır.

‘Verilerimizi Düzce’de AFAD Başkanına anlattım’

-Devlet, bahsettiğiniz yeni deprem haritalama ekibiyle çalışarak böyle bir sistemik değişikliği bir anda yaşayabilir mi? Çok hızlı önlem alınabilir mi?

Bunu uzun zamandır söylüyorum. Geçen yıl 1. Türk Jeoloji Kongresi’nde Marmara’nın aktif tektonik kesiminde yapılan davetli konuşmacılar vardı. İlk kez. O konuşmada bugün sana söylediğimi söyledim. Genç akademisyenlerden büyük ilgi gördü. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru AFAD bünyesinde Deprem Riskini Azaltma Daire Başkanlığı görevine Profesör Doktor Orhan Tatar atanmıştı. Orhan Tatar yaptığım işi takip eden bir arkadaşım. O bana söyledi; ‘Cenk, mevcut tehlike haritasıyla bir yere varamayız çünkü çok geniş bir alanın değişmesi gerekiyor. Ancak bunların tespit edilmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Nokta atışı ile yeni bir harita yapabilir miyiz?’ Bunun yapılabileceğini örneklerle anlattım. Düzce’de sarsıntı oldu. Orhan beni Düzce’ye davet etti. ‘Sizi AFAD Önderi ile tanıştıracağım’ dedi. O sırada AFAD Başkanı Yunus Sezer de sahada. Murat’ın yazısını açtım, üç boyutlu sistemleri gösterdim. Tehlike haritasının kendisi bu, tehlike dedim.

Oradaki bilgisayarı meslektaşım Dr İrem Elitez ile açıp anlattık. “Şu anda burada yine bir risk yok, deprem olursa Bolu Tüneli ile olan kesim sıkıntı. “6 ile 6,5 arasında deprem oluşturacak” dedik.

‘Efendim, herkese ‘din değiştir’ diyorsunuz7

-Çözüm?

Yunus Sezer dinledi, dinledi. Sonra dedi ki; Efendim, herkes dinini değiştirsin diyorsunuz. Herkes şimdiye kadar yaptıklarını inanılmaz derecede destekliyor. Bu dinin yanlış olduğunu söylüyorsunuz.’ Ben de ‘Doğruyu söylüyorsun’ dedim. Nuh Peygamber, her yeri tufanların kaplayacağını söylediğinde, statükocuların hiçbiri ona inanmadı. Nuh ve takipçileri kurtuldu. Bu çağda böyle bir şey yok. Ama yeni bir yol izlemezsek, sel hepimizi alıp götürecek. O yüzden bu tehlike haritanızla büyük bir şok yaşanırsa Türkiye’nin herhangi bir yerinde tüm bu hesaplar yanlış çıkacaktır. Çünkü mevcut haritalarınızın mantığı jeologlar ve jeofizikçiler tarafından değil, inşaat mühendisleri tarafından oluşturulmuştur. Dünyanın homojen olduğunu, her zaman aynı şekilde davranan bir basitlik olduğunu düşünürler. Betonarmedeki statik kuralların burada var olduğunu zannederler. Böyle bir dünya yok. Bu haritada 0.5 olarak adlandırılan yeriniz yarın depremin niteliğine göre 1G olabilir. Ve yeni bina bile yıkılabilir.’

Bütün bunlardan sonra Yunus Bey, ‘Bu depremin kargaşası bitsin, sizi Ankara’ya davet edeceğiz’ dedi. Üç hafta önce beni Ankara’ya davet etti. O toplantıda birkaç arkadaşın yanı sıra birkaç kişi de mevcut haritayı savundu. Ama bu değişirse deprem yönetmeliği nasıl değişecek. Efendim, bu nasıl değişecek….? O toplantıda AFAD Başkanı oradaki statükoculara açıkça ‘Cenk Hoca ne derse onu yapacağız’ dedi. Sonra bu deprem oldu. Bu deprem olmasaydı Yunus Bey İTÜ’ye gelecekti.

-Bugünkü yoğunluk geçince belki seni dinlemeye gelir. Gelirse, temel olarak ne önereceğinizi bir cümleyle özetler misiniz?

Herkesin şunu anlaması gerekiyor; AFAD ve İBB’nin maliyetine göre yapılan tüm yeni binalar riskli çünkü kullandıkları fay haritası ve tarihi çıkarları büyük bir soru işareti.” (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu